her yere izler bırakan Baktığı her göz'de hayâl olan. Kalemi kanatlarıyla tutan,Çırpınışını yazılara yansıtan bir Siyah kelebeğim.Hepinizi beklerim.Hoşgeldiniz Efendim.!



31.01.2010

Yine el ele, yine gülerek...


Bu günde kapattık geceyi tüm yaşanmışlıklara.
Yine örttük üstünü, çektik perdeyi günün yüzüne
Hatta bir çizik attık üstene.
Ben bir çarpı işareti attım seni bilmem.

Kimse görmesin diye attık siyah örtüyü yine rüyalara.
Hayaller yarına mı kaldı bir bilsem.
Yine seninle el ele yürüyebilsem.
Hani şarkı der ya,
Bütün bunlar bir rüya olmalı

Sonunda mutluluk ve de sen El ele yine gülerek

Aşalım tüm sıkıntıları.



Yazan: Siyah Kelebek.

28.01.2010

İYİ Kİ VARSINIZ.



Acılarım paylaştıkça azaldı. Eşimin geçirdiği iş kazası beni fazlasıyla üzdü. Bunu sizlerle paylaştım. İnanılmaz güzel yorumlar aldım. Bloğum sizlerle doldu taştı. Tanıyan tanımayan herkes geçmiş olsun dileklerini sundu dualarıyla destek oldular.

Elimden geldiğince blogları ziyaret edip yorumlarına teşekkür ettim. Teknik sorunlar nedeniyle bloğlarına yorum yazamadıklarım oldu. Burada isimlerini tek, veremesem de herkese çok teşekkür ederim.
Özellikle, acımı paylaşıp bloğlarında yayınlayan Onuncu köyün Adamı ve Canım Ebrulime sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Ebruli bilir bundan birkaç gün önce onun bir yazısına göz yaşları içinde yorum yazmıştım ruh halimin biraz hassas olduğunu yazmıştım. Onun ertesi günü Recep Altun’un Bir şiirini yayınlamıştım kendi bloğumda ve orda da ruhumun gri renge boyanmış olduğunu belirtip içimde garip bir huzursuzluk olduğunu anlatmaya çalışmıştım. Ve hemen akabinde bu talihsiz olay başımıza geldi. Demek ki, Cenabı Allah malum etmiş bana.
Burada hislerimi duygularımı bire bir hiç yalansız riyasız paylaşıyorum. Üzgünsem üzgünlüğü, sevinçliysem de sevinçli halimi yazıp sizlerle paylaşıyorum. Ve bununla ne kadar iyi bir şey yaptığımı da siz dostlar sayesinde anlıyorum.


Tüm yorum yapan arkadaşlarımın destekleri sayesinde kendimi daha iyi hissediyorum. Hepinize çok ama çok teşekkür ediyorum.
Gerek özel E mail yollayan, Her türlü yanındayım diyen tüm dostlarıma, bloglarına acımı paylaşan dostlarıma, duyup bloğuma gelip yorum bırakan tüm okuyucu kalem dostu herkese çok teşekkür ediyorum. Allah Hepinizde razı olsun.

Ayırıca bloglarda teknik sorunlardan dolayı yorum yazmak isteyip yazamayan dostlara da selam olsun. yazmış kadar oldular. varlıklarını yürekten hissettim. Çok teşekkür ederim.



İyi ki varsınız..

Yazan: Siyah Kelebek

27.01.2010

Ağaç kokan adam Hasta :(





Ağaç kokan adam, o benim kocam.
Ağaç kokan adam işinde ağaç budar.
Evine gelir bize meyve verir.
Ağaç kokan adam Dallarından meyve akar.
Bizi sarar, sarmalar kucaklar.
Ağaç kokar benim kocam,
Çünkü evimizin ağacıdır o.
Her mevsim aynıdır. Hiç. Dökmez yapraklarını.
Hiç küsmez kırılmaz dalları.
Ağaç kokan adam o benim kocam.
Siyah Kelebek onun dallarında yuva kurar.
Onun kokusuyla hayatı kucaklar.
Elleri dallarıdır, o mobilya ustasıdır.
Ağaç dallarından sanat yaratır.
Eserini satar bize ekmek getirir.
Ağacın kokusu üstüne siner,
İşte bu yüzden hep ağaç kokar benim ağacım.
Evimin ağacı evimin direği dün akşam bir kaza geçirdi.


Dallarından biri koptu yaralandı.
Bütün gece acılar içinde kıvrandı.
Kelebeği yanı başında siyah yaşlar akıttı.
Bir operasyonla dikilse de yerine dalı, Eskisi gibi olmayacak bu çok belli.

Bunu size niye yazdım? Birlikten kuvvet doğar, acıları paylaştıkça azalır. Bir şifa duası da siz yollayın. Eşim en kısa zaman da iyileşsin. Eski sağlığına kavuşsun.
Maalesef bir iş kazası oldu. Sağ el baş parmağı, tırnak hizasından koptu. Doku hasarı büyük. Dün akşam lokal anastezi ile bir operasyonla dikildi ama doku kendini yenileyemeyeceği için 3 hafta sonra kendi vücudundan alınacak doku ve kıkırdakla yeniden Ameliyat masasına yatacak. Allah beterinden saklasın tabiî ki ama insan bir anda yüksek kattan düşer gibi oluyor. İnşallah en kısa zamanda iyileşir ve eski sağlığına kavuşur. Şuan ev de dinlenmekte. Ve Hepinize selam göndermekte.
Sevgiler, Selamlar Siyah Kelebekten hepinize.


26.01.2010

BEN Kİ; (MİM) ?




Rüyalarım gerçektir benim, hepsi ayrı bir hikâyedir. Ayrı bir dünyam vardır, her gece onlarla yeniden doğarım.
Sabahlarım çekilmezdir. Rüyalarımın dünyasından ayrıldığım için sinirliyimdir. Sabahları beni en çok mutlu eden şey Beyaz peynirimdir.
Ben bu yıllara ait değilim, 60’lı yılların devrimcisi gibi hissederim kendimi.
%40’ım erkektir benim, Hem de eski İstanbul Külhanbeylerindenim.
Bazen Büyük Ada’nın, yalı çapkınıyım. Ceviz rengi Antiklarla doludur hayallerim. Gramafon’da Çalan musiki en sevdiğim.
Ahmet kaya’cı, Zülfü Livaneli’ci, Selda Bağcan’cı Suavi’ci Olabilirim.
Ana avrat küfür de ederim içimden bazen, Kime ne bundan?
Ama ben Roman kültürün de büyümüş Çingene bir Siyah bir kelebeğim, halka küpelerimden asla vazgeçmem. Aslımı inkâr etmem, edenleri de ihraç ederim kendimden.
Aynaya bakmayı sevmem. Baktığımda bir tek gözlerimi görür Bir onları severim. İçimden çağırırım bazen sevdiklerimi, çekim gücüyle beklediklerimi görebilirim.
Belki de bu resim gibi dallı budaklı, karmakarşığım
Kim bilir?

Sizce yeteri kadar ilginç miyim?

Ebruli’ye, Güneşin oğlu’na, Çelebi74’e bana bu mim’i gönderdikleri beni unutmadıkları için Çokk Teşekkür ederim.
Seviyorum sizi dostlarım.
Yazan: Siyah Kelebek.

25.01.2010

GİTME!!!

Grilere boyandım bu gün. Duru sularım bulandı bu gün. Dışarda beyaz kar yağsada, ruhum gri buzlara dolandı bu gün.
Değerli üstadım RECEP ALTUN' dan bir şiir anlatır duygularımı bu gün.



Seslendi… Başımı çevirdim,

Sonra sustu…

Soramadı ve yutkundu.

Gözlerine baktım, durdu…

Gözleri “gitme” diyordu.

“Nereye gidiyorsun?” diye sordu.

Sesi kulağıma değil, yüreğime düşen bir kordu,

“Malum yere “ dedim.

O, bunu biliyordu,

Gideceğim için korkuyordu,

Ama bir türlü “gitme” diyemiyordu.

“Gitme!” demek onun için ne kadar zordu.

Benim de gitmekten başka çarem yoktu.

Ve olan oldu…

Yazan Recep Altun. Kendisine çok teşekkür ederim bu şiiri sayfamda yayınlamam izin verdiği için. Kendisine Minnet dolu Saygılar dunarım.



24.01.2010

Ebruli mim -1-


Sevgili canım Ebruliciğim beni 2 mim ile mimlemiş. Ben mimleri çok severim. Kendi yazdığımız öz yazılarımıza biraz olsun mola verdirir mimler bize. Kendimizi denememizi, kendimize dönmemizi ve kendimize sorular sormamızı sağlar. Aslında bir çok kişi sevmez mim cevaplamayı ama bence faydalı yönleri de vardır. Ama bazı mimler vardır ki, bizi biraz düşündürür. Ve o konu hakkında bilgi yetersizliğimizin olduğunu fark ederiz.

İşte o mimlerden bir tanesi de beni buldu yani kurban bu defa benim. Ama azmettim başaracağım.

Ebruli’nin bana yolladığı bu mim siyaset ve politika içerikli. Aslında hepimiz bu ülkede yaşan bir Türk evladı olarak, politika ve siyaset konusunda bilgimiz yoksa bile en azından bir görüşümüzün olması gerekir.

Efendim bende hiç kopya çekmeden, kendimi fazla kasmadan, kendimi deneyerek elimden geldiğince, kalemimin yazdığınca bu soruları yanıtlamaya çalışacağım. Hatam olursa af buyurun efendim.

1-Dokunulmazlık kaldırılması konusunda ne düşünüyorsunuz?

Cevap: Dokunulmazlık kaldırılmalı, kaldırılmalı ki kimin ne olduğu ortaya çıkmalı. Gerektiğinde başbakan dahil bütün Millet vekilleri yargı önüne çıkabilmelidir. Eğer ispatlanmış bir suç varsa ortada bu ülkede herkes yargılanmalıdır. Yani dokunulmazlık kaldırılmadır.

2-Seçim barajı kaldırılmalı mı? Neden?

Cevap: Bence kaldırılmalı. Ülkemizde maalesef çok sayıda parti var. Ve gün geçtikçe artan bir parti trafiği var. Ve her partiyi tanıyamıyoruz. Partileri daha yakından tanımamız için, faaliyetlerini daha iyi öğrenebilmemiz için seçim barajının kaldırılması gereklidir.

3-Adayların belirlenmesinde nasıl bir yol uygulansın.

Cevap: Adayları ister halk seçsin ister Başkan, ister, Başbakan öncelikler sıkı bir denetim gereklidir. Eğitim bilgi, kültür donanımı olması şarttır. Artık bu ülkede dayı oğlu, amca oğlu dönemi bitmelidir. Bu ülkede hak eden kişi hak eden parti aday olmalıdır. Bunu da ancak halk bilir halk seçsin diyemeyeceğim çünkü Türk halkının kafası da çok karışmıştır.

4-Yargı bağımsızlığı sizin için ne anlam taşıyor?

Cevap: Bizim ülkemizde maalesef yargı tam anlamıyla işlemiyor. Ağır suçlar işleyenler az ceza görürken, suçu hafif olan ise tam tersine en ağır cezayı görüyor. Bazı yerde duygusal ve vicdani kararlar uygulanırken bazen de çok katı ağır şekilde yargılamalar olmaktadır. Ama 12 Eylül döneminden bu yana çok değişiklikler olmuştur yargıda. Umarım daha bağımsız, daha adaletli bir yargı sistemi oluşur.

5- Beşinci soruyu mim kuralı gereği bizim düzenlememiz gerekiyormuş işte kendi hazırladığım soru. Bu soru mimlediğim bloglara.Onlarda kendi sorularını hazırlayacaklar tabiki.

Ülkemiz de ki büyük sorunlarda biriside, uyuşturucu konusudur.
Gençlerimiz gözümüzün önünde ölmekteler. Ve gelecekteki çocuklarımız da büyük bir tehdit altındadır. Ülke polisimiz bu konuda yetersiz kalmaktadır. Devlet büyüklerimiz uyuşturucu terörüne hâlâ bir çözüm bulamamıştır. Siz, Millet Vekili olsaydınız uyuşturucu terörüne köklü olarak nasıl bir çözüm bulurdunuz?

Efendim bu mimi de böylece bitirmiş oldum. Eleştirilere tamamıyla açıktır.

B u arada Ebrulini hazırladığı soruya da cevap vereyim.

Askere Sivil Yargı yolunu açan düzenlemenin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi hakkında ne düşüyorsunuz?
diye sormuş ebruli

Bende bu soruya tam isabet diyorum. Doğru bir karardır. Askerimiz Sivil ile bir konuma getirilmeye çalışılıyor. Bu çok saçma bir şeydir. Yasa düzenlemesinin iptal oluşu doğru bir karardır.

Efendim bu mimi yerine getirdim. Ama bu mim’in kuralları var.

1- Mim’i gönderen bloğa link veriyorsunuz.
2- 3 kişiyi mimliyorsunuz ve bloğuna not bırakıyorsunuz. Daha önce bu mimi yapmamış blogları seçmeye özen gösteriyorsunuz.
3- Mimlediğiniz bloğların linkini de vermeyi unutmuyorsunuz.

Efendim bende araştırdım. Bu mimi kime paslasam acaba diye

Güneşin oğlu

Onuncu Köyün Adamı

Ramazan Işık /Hayata Dair

Bloglarını seçiyorum eğer kabul ederlerse çok memnun olacağım şimdiden kolay gelsin diyorum. Saygılar sunuyorum.

23.01.2010

SENEDE BİR GÜN


Hey! Masalcı Salih! Hadi kalk artık. Bizi almaya geldiler.
Kurtulduk bak iki günde olsa. Sahte çıktı senin şu kafadan attığın masallar. Hadi kalk bizim için hazırlanan kral dairesine gidelim hadi kalk lan! Şu uzamış sakalları da kestirelim. Hatta uzamış saçlarımızı da. Şu özlediğimiz çizgili pijamamızı da giyelim. Hadi kalk masalcı Salih! Ne uykucu adammışsın sen de be! Sıcacıktır şimdi orası. Birde kalabalıktır ki. Oh deme keyfimize. Gırgır şamatada yaparız. Sıcak çorba da vereceklermiş arkasından da koyu bir kafa çayı.


Belki sigarada verirler ha! Hadi kalk be masalcı Salih. Beni oralarda sensiz bırakma. Bu fırsatı kaçırma. SENEDE BİR GÜN şarkısını da söyleriz beraber. Birkaç gün tatil yaparız işte. Nasıl olsa döneceğiz yine şu banka matik kulübesine. Ne inatçı adam çıktın sende be masalcı Salih. Aha bak! Bizim şiirci Turgut’u da almışlar bak sarmışlar battaniyeye. Gel inat etme uyan şu uykundan. Masalcı Salih! Masalcı Salih! Sakın, sakın bu gün öleyim deme. Sakın bana öldüm deme. Sakın o acı masallarım gerçek oldu deme. Kar bastırdı. Hadi kalk. Beni de öldürmeden dondurmadan bu kar kalk gidelim Camdan köşkümüze. Polisler bizi beklemekte. Kimsesizler mezarlığına gömülmeye daha çok var masalcı Salih! Her sene bu günleri beklerdin kar yağsa da sıcak bir çorba içelim derdin. Büyük misafirhane’nin penceresinden ne çok severdin kar’ı izlemeyi. Ahh Masalcı Salih. Masalların gerçek oldu. Kendin için uydurduğun kar’da ölüm Masalı gerçek oldu. Hadi şimdi de benim için bir masal uydur da bende geleyim senin yanına. Tadı kalmadı artık ne sıcak çorbanın, ne de koyu kafa çayının.
Yazan Siyah Kelebek

22.01.2010

BAHTİYAR


Bahtiyar…
Gözün mü?
Gönlün mü?
Ruhun mu Bahtiyar?
Bahtiyar mısın gerçekten?
Yoksa adının yalancısı mısın sende?
Gönlün yarda mı?
Aklın diyarda mı Bahtiyar?
Bahtına mı ağlarsın?
Yoksa yarana mı yanarsın Bahtiyar?
Kimlerin tahtına kuruldun?
Kimlerin bahtından kovuldun bahtiyar?
Gençken bahtiyardın belki,
Şimdi sende ihtiyarladın be bahtiyar.
Bahtı yar…
Bahtı diyar…
Bahtiyar.


Yazan: Siyah Kelebek.

20.01.2010

YURDUM İNSANI// YARDIM ÇAĞRISI



Bir vapur çok uzaklarda,
Martılar uçuşur başında.
Yaşlı bir adam purosu ağzında,
Gazetesini okuyor, bir İstanbul sabahında
Bir vapur yavaş, yavaş yaklaşmakta.
Başörtülü bir kadın hesap yapmakta.
Düşünmekte kara, kara.
Nasıl başa çıkacak bu ay ki faturalarla.
Bir vapur neredeyse yaklaştı kıyılara,
Genç bir kız dalıp gitti uzaklara.
Askere yolladığı nişanlısı,
Keşke şimdi olsaydı yanında.
Bir vapur yanaştı limana.
Bir İstanbul sabahında.
Kimi güler, kimi ağlar,
Şu insan kalabalığında.
Kimi işe, kimi okula, kimi hastane kapılarına,
Çalışırlar varmaya.
Ne fark eder ki…
Otobüs durağı, Tren garı, Vapur iskelesi.
Yurdum insanı her zaman dertli.
Canı boğazında dolaşır yurdum insanı,
Her zaman düşünceli.
Çay simitsiz olmaz. Simit çaysız geçmez boğazlardan.
Ne İnsansız düşünce olur,
Ne de düşüncesiz insan olur şu Hayatta.

Y azan: Siyah Kelebek.

****************************************************************

VE BİR YARDIM ÇAĞRISI.

Sevgili nehirce arkadaşım bir yardım çağrısı yaptı bizlere. Kalbi rahatsız olan ve Ameliyat olan bir miniğimiz için bir kaç ihtiyaç listesi yaptı. bu listenin içinde az kullanılmış giyside var.

Yardıma ihtiyacı olan bu küçük miniğimiz 4 yaşında bir erkek çocuğu. Adı Mehmet. Kırtasiye malzemesi dahil bir çocuk için gerekli aklınıza gelebilecek her türlü eşya var. Şubat'ın 5'ine kadar ufak çapta yardım edebilirsiniz. Bu bildiriyi yapmakta geç kaldım Nehircce'den özür dilerim detaylı bilgi için lüften ziyaret edin.

şimdiden teşekkür eder, Saygılar sunarım.

19.01.2010

anadolu da kara bir gün daha !...


19 OCAK

"dünleri , bugünü ve yarınları"


19 ocak dünleri


Postalların gür ve iğrenç sesi ile darbelere tanıklık eden güzel anadolum..Nazım'ı sevdiğinden ayıran,sürgüne yollayan ; postal yüzlü diktatör anadolum!..Deniz’imi Yusuf’umu,Hüseyin’imi darağacına sürükleyen Tanrı’nın bile “evren”i yaratırken tek kusurlu yaratağı; “kenan” ellerinde ki anadolum..Neler yaşadın dünlerin karanlığında neler!..Ahmet’im kökenini temsil ettiği bir ezgi seslendirmek istemesi ile sürgüne gönderen anadolum.. Aziz’im nesin sen dedi, aldı kaleme bu çarpık düzeni mizahi yönüyle, ateist ilan edildi, o da diğer aydınlar gibi karanlıkta kalakaldı ; ateist anadolum..Dünlerimde tarih 18 ocak olmuş bugüne de yakın ; çıkmış akıl hastası bir adam f tipinden , tarzanca konuşmaya çalışmakta ve akabinde anadolumun 5 yıldızlı bir oteline götürülmekte ! Ey güzel anadolum ne de güzel ödüllendiriyorsun bizleri, ne de güzel! Öldüren 5 yıldızda ! Ölen ebedilikte kendine yer bulmuş ,verilmiş birkaç cadde ve sokağa adı, yatmakta sade bir kabristanda, hem de yıldızsız !

19 ocak bugünü
DEVAMI BURADA


Değerli dostum Güneşin oğlu'nun(f.ferdi durusulu) hayranlıkla okuduğum ve bir okadara da içimi sızlatan bir yasısıydı. Tanıtımı benden okuması sizden. Kaçırmamanızı tavsiye ederim.
Saygılar sunarım.

18.01.2010

HAYALLERİMİN YEVMİYESİ.



Eski bir Tiyatro sahnesinin tam ortasındayım.


Elimde tahta saplı bir çalı süpürgesi, üstümde pembe kareli bir önlük.

Karşımda ise onlarca koltuk kırmızı renkli.

Süpürüyorum tozlu sahnenin gri halılarını, havalanan tozlar burnumdan giriyor içeri.

Bir yandan hapşırıyorum, bir yandan da yutuyorum sahnenin tozlarını.

Hayal kuruyorum o an orada. Elimde ki süpürge bir an oluyor Romeo, dalıp gidiyorum…

Süpürge düşüyor elimden. İrkiliyorum; eğilip alıyorum yerden tahta saplı süpürgeyi.

Bir ses duyuyorum hemen arkamda:

‘’Daha kulis odaları var sırada..!’’

Kafamı salıyorum evet dercesine.

Kocaman uzun bir koridor.

Yerdeki halılar kırmızı…

Sıra, sıra odalar beyaz kapılı…

Odaların içi sarı ışıklı…

Rengârenk kostümler askılarda sıralı…

Hemen karşımda bir makyaj masası, renkli ışıklarla dolu etrafı.


‘’Dur…!’’ diyorum kendime şimdi hayal kurma zamanı değil temizle hadi odayı.

Önlüğümün cebinden çıkarıyorum bir çöp poşeti.

Toplamaya başlıyorum çöpleri.

Çöp kovasında beyaz mendiller silmiş yüzdeki boyaları.

Atmışlar çöp kovasına satır satır sayfaları.

Alıyorum saklıyorum cebime içi dolu kağıtları.

‘’kızım!’’ diyor başımda ki adam.’’çabuk ol az sonra gelecek oyuncular’’

Adam söylenip gidiyor odadan.

Ben ise vazgeçmiyorum hayal kurmaktan.

Bir kostüm ilişiyor gözüme.

Pembe kabarık etekli, sarı karpuz kollu, sanki bir prenses elbisesi.

Alıyorum askıdan o pembe elbiseyi.

Düşüyor elimden çöp poşeti.

Şimdi tutuyorum ellerimle hayallerimi.

Elbiseyi üstüme tutup aynaya bakıyorum.

Keşke... diyorum. Keşke…

Hayallerim yine yarım.

Usta başı’nın ayak sesleri bölüyor beni.

Son buluyor aymazlığım.

Temizlik bitti…

Oyuncular geldi…

Seyirciler aldı yerlerini kırmızı koltuklarda.

Ve sahne.

Çıkarıyorum cebimden sayfaları; gizli balkonda izliyorum Tiyatroyu.

Söylenen replikleri takip ediyorum elimdeki buruşuk sayfalardan.

Okuyorum içimden tekrar ediyorum.

Bu oyunda bana düşen rol hayaller sadece.

Oyun bitti…

Perde kapandı…

Odalar kitlendi…

Çantama koydum çöpte bulduğum tekstleri.

Ve yanıma geldi usta başı…

Bir miktar para uzattı elime, ‘’Al kızım bugün ki yaptığın temizliğin yevmiyesi’’ dedi.

Durdum öylece baktım, aldım parayı, koydum cebime.

Ve şöyle dedim içimden. Bugün ki temizliğin değil usta!

Bu gün ki hayallerimin yevmiyesi dedim. Ve çektim gittim.



Yaşayan ve yazan: SİYAH KELEBEK.






17.01.2010

TAKVİM ARKASI BİR DERS.

Bu yazıyı az önce yırttığım 17 Ocak 2010 Takviminin arkasında okudum ve çok etkilendim. Bence sizde okuyun. Özellikle de beyler okusun derim.

HANIMLARIN HAKLARI
Bir gün bir kişi hanımını şikâyet etmek için Hz.Ömer’in (r.a) evine gider. Amacı eşini şikâyet etmektir. Kapının önüne gelen adam. Hz. Ömer’in hanımı Ümmü Gülsüm’ün Hz. Ömer’e çok söz söylediğini ama Hz. Ömer’in hanımına tek bir söz bile söylemedğini duyunca, İçinden şöyle der. ‘’Ben eşimi şikâyete geldim. Hz. Ömer hanımından laf işitiyor ama o hiç cevap bile vermiyor. En iyisi mi ben buradan gideyim’’
Hz. Ömer Dışarı çıkar. Ve az önce kapıyı çalan kişiye sorar:
‘’Ne için gelmiştiniz?’’
‘’Efendim Hanımımı şikayete gelmiştim ama eşinizin size söylediği laflardan sonra sizin sessiz kaldığınızı duyunca gitmeye karar verdim.


Hz. Ömer bu sözlerin üzerine şöyle der:
‘’Hanımımı, üzerimde olan şu haklardan dolayı affederim:
Nefsim onunla sâkin olup haramlardan kurtulur. Cehennem ile benim aramda perdelenir, ben evde olmayınca evimin bekçisidir, çamaşırlarımı yıkar, çocuklara bakar, ekmeğimi ve yemeğimi pişirip hazır eder. Onun üzerimdeki bu hakları onu azarlatman beni alıkoyar.
Bunun üzerinde kapıda eşini şikayete gelen şahısta, ‘’Doğrusu benim hanımında benim üzerimde bu hakları var. Bende onu affettim der. Ve gider.

17 ocak 2010 Takvim arkası ders niteliği taşıyan güzel bir yazı.

15.01.2010

TEK KANATLI BEYAZ MELEK




Tek kanatlı Beyaz Melek diyorum ben ona.
Ne çok severdik onu eski zamanlarda.
Artık sadece özlenen oldu şimdi ki zamanlarda.
Askerde, gurbette, gizli kalmış aşklarda.
En çok beklenen oydu o zamanlarda.
Tek kanatlı beyaz melek diyorum ben ona.
Babamın asker selamlarında…
Dedemin Babaanneme ilk aşk itirafında…
Bakkal önü gençlerin, komşu kızına ilk merhabasında. Hep o Tek Kanatlı Beyaz Melek iş başında.
Tek kanatlı Beyaz Melek diyorum ben ona.
Tek ve beyaz kanadını altında saklardı hep Söylemek isteyip te söyleyemediklerimizi.
Bazen Coşkuyla açardı o tek kanadını, bazen yaralanacağını bilerek ve istemeyerek.
Yastık altı anılarımız hep onda saklı.
Bazıları artık çoktan sarardı.
En acı ayrılıklarda yırtıp yakıldı.
Özlemlerde gözyaşı akıttı.
Tek kanatlı beyaz melek, Beklenen ve hiç gelmeyen mektuplarımızdı.
Hiç unutulmayan nostalji anılarında çok uzun zaman oldu yerini alalı.
Tek kanatlı beyaz melek kim bilir senden ne sırlar saklı.
Yazan: Siyah Kebelek

11.01.2010

SUNSHİNE AWARD (GÜNEŞ IŞIĞI ÖDÜLÜ) -


Bu aralar bloglarda güzel bir hareketlenme var. Valla ben seviyorum bu paslaşmaları. İnsana heyecan veriyor. Hatırlanmak, anımsanmak, layık görülme çok güzel bir duygu. Sizce de öyle değil mi?

Sevgili blog arkadaşım.
Onuncu Köyün Adamı beni ,
SUNSHİNE AWARD (GÜNEŞ IŞIĞI ÖDÜL'üne layık görmüş Çok teşekkür ediyorum. Sağ olsun var olsun.


Bu Ödülü aldım kabul ettim Eğer kabul ederse Sevgili Arkadaşıma Kendim Yazdığım bir şiirle teşekkür etmek istiyorum.

İçimden böyle bir şiir geçti işte. Onun kalbinden geçmiş gibi yazmak istedim.


Yar! Beni arıyormuşsun duydum.

Nerde şuan... kimlerle diye düşünüp duruyormuşsun.

Gülmek geliyor içimden... Gülmek.

İçimden gelsede gülemiyorum ki.

Sen dürütlüğün değil, yanlışların kadınısın.

Sen doğruluğun değil yalanların insanısın.

Sen değil miydin yalanlarını kendine saklayan?

Sen değil miydin, doğrularımı kabullenmeyip 9 köyünden de kovan?

Şimdi sorma nerdesin diye.

Senin giremeyeceğin, göremeyeceğin bir yerdeyim.

Doğruluğumu, dürüstlüğümü, mertliğimi kabul eden bir yerdeyim.

Sen bilmessin oraları,

Bilsende giremessin artık benim doğrularımdan içeri.

Senin yalan dolu, riya dolu dokuz köyün varsa farketmez.

Ben senin yalanlarının olmadığı onuncu Köydeyim.

Sen dokuz köyün yalancı muhtarı.

Ben onuncu köyün Doğruluk adamıyım.

Ben Onuncu köyün Adamıyım.


Umarım bu naçizsane armağınımı beğenir kabul edersin sevgili arkadaşım.


Bende bu ödülü


Sevgiler SAygılar sunuyorum.

Yazan Siyah Kelebek..



DOSTLUK BİLDİRİMİ


Dostlar ırmak gibidir
Dostlar ırmak gibidir

Kiminde elleriniz ıslanır yalnızca
Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya

İnsanlar vardır;
Üstü nilüferlerle kaplı,
Bulanık bir göl gibi...
Ne kadar uğraşsanız görünmez dibi.
Uzaktan görünüşü çekici aldatıcı
İçine daldığınızda ne kadar yanıltıcı...
Ne zaman ne geleceğini bilmezsiniz;
Sokulmaktan korkarsınız,güvenemezsiniz!

İnsanlar vardır;
derin bir okyanus...
İlk anda ürkütür,korkutur sizi.
Derinliklerinde saklıdır gizi,
Daldıkça anlarsınız,daldıkça tanırsınız;
Yanında kendinizi içi boş sanırsınız.

İnsanlar vardır,
coşkun bir akarsu...
Yaklaşmaya gelmez,alır sürükler.
Tutunacak yer göstermez beyaz köpükler!
Ne zaman nerede bırakacağı belli olmaz;
Bu tip insanla bir ömür dolmaz.

İnsanlar vardır;
sakin akan bir dere...
İnsanı rahatlatır,huzur verir gönüllere.
Yanında olmak başlı başına bir mutluluk.
Sesinde,görüntüsünde tatlı bir durgunluk.

İnsanlar vardır;
çeşit çeşit,tip tip,
Her biri başka bir karaktere sahip.
Görmeli,incelemeli,doğruyu bulmalı.
Her şeyden önemlisi insan,insan olmalı...

İnsanlar vardır;
berrak,pırıl pırıl bir deniz.
Boşa gitmez ne kadar güvenseniz.
Dibini görürsünüz her şey meydanda.
Korkmadan dalarsınız,sizi sarar bir anda.
İçi dışı birdir çekinme ondan.
Her sözü içtendir,her davranışı candan...

Can YÜCEL

ARKA MAHHALEDE BİR GÜN Sevgili Sibel ve Arzu Beni de Dostları seçmişler Bu benim için çok gurur verici oldu Çok teşekkür ediyorum. Ve sonuna kadar hep dostları olarak kalcağım. Bende onları sevdiğim dostlar arasında almıştım zaten. Sevgiler gönderiyorum.

Bu bildirimin bir kuralı var. Sibel arkadaşımın da dediği gibi dostlukların kuralı olmaz ama bunu bir nevi hoş bir oyun olarak düşünmek lazım.

Kurallar:
1- Dostlukluğumuzu ilan etmek için bir yazı yaz.
2-Arkadaşlarından 10 bloğ dostu seç.
3-Seçtiğin bloğ dostlarının bloğunu ziyaret et ve bunu bildir.

Benim bloğumu ziyaret eden herkezi ben kendime dost seçtim zaten. Ama Yorum bırakanlar benim için çok daha özeldir.
O yüzden Beni sık sık ziyarete gelen, Yazılarıma yorumlarıyla destekte bulununan:

1- Güneşin Oğlu

2-Ebruli ( YANSIMALAR)

3-Değişik Tatlar

4-Raman Işık/ Hayata Dair

5-Haykırış

6-Onuncu Köyün Adamı

7- Nehircce

8-No engel( Engelsiz Dünyam)

9-Çelebi74

10-Bir Mimarın Hobisi

11-Lekodro

12-Dolunay

Ve 119 İzleyicim, Bloğu olmayan beni takip eden Arkadaşlarım, Dostlarım. Hepinizi çok seviyorum.

Daha yazmak isterdim. Bütün bloğ arkadaşlarım ayrı ayrı hepsi dosttur benim için. Neolur Adını yazamadığım unuttuğum Varsa beni affedin.

Hepinize sevgiler :)

9.01.2010

KALBİMDE SANA ARTIK BİR İSTANBUL VAR.


Bilirim, sen en çok İstanbul’u seversin.
O değişken havasını,
Nazlı rüzgârını, hırçın maviliğini.


Bilirim, sen en çok İstanbul’u seversin.
Taksim’i, Beyoğlu’nu, Galata Kulesini.
Hiç kopamassın oralardan.
Bilirim en çok İstanbul’u sevdiğini.
Ve kıskanırım deli gibi.


Sen hep İstanbul’ sevdin.
Ben ise hep nefret ettim.
Sen bir tek İstanbul’a âşıksın bilirim.
Kirli puslu havasına
Kalabalık caddelerine
O çekilmez trafiğine.


Bilirim sen en çok İstanbul’u seversin.
Ben ise İstanbul’u resimlerden seyrederim.
Galata kulesini,
Kız kulesini,
Ve seni…
Ben hep resimlerden seyrederim.


Gel bak! Kalbim İstanbul oldu senin için.
Eminönü, kapalı çarşı,
Sirkeci.
Ne olur gel!
Kalbim artık İstanbul oldu senin için.
Tophane rıhtımı, Galata köprüsü,
İstiklal Caddesi…


Kalbim artık İstanbul oldu senin için.
Gez, dolaş, bas, kirlet,
Kalbimin İstanbul Caddelerini.


Nefesini bırak Kalbimin İstanbul sokaklarında.
Kanlıca’nın yoğurdu da, ikramım olsun sana.
Bir bardak çay iç, kalbimin çamlıca tepesinde.
Kalbimin Hidiv Kasrın’da denzilerimi seyret.
Bak kalbim İstanbul oldu sırf senin için.
Taksim çay Bahçesi,
Çiçek pasajı,
Şampiyon kokereçisi.


Bilirim en çok onları, oraları sevdiğini.
Hadi yaslan Kalbimin İstanbul sırtlarına
Ve seyret mehtabımı.
Kalbimde sana bir İstanbul var artık.
Bas ayaklarını, kalbimde ki İstanbul’un tam ortasına,

Boğaz köprüsü olurum yollarına.

Sen yeterki gel.
Ve hep orda kal hiç gitme.
Kalbimdeki İstanbul bir tek sana özel.
İstanbul sadece seninle güzel.



Yazan: Siyah kelebek.


7.01.2010

ALLAH'IM NASIL BİR ACI BU?

Yanıyorum Allah’ın yanıyorum. Nasıl bir acı bu? İçim, dışım her yerim yanıyor. Allah’ım dermanı yok mu? Allah’ım niye verdin ki bana bu acıyı? Ne günah işledim sana. Bilmeyerek kimimin canını yaktım ki bana bu acıyı verdin.

Öleceğim günü söyleseydin bana ama bu acıyla imtihan etmeseydin.
Dışarıda hava karanlık. Düğün var sokakta; her yer kalabalık. Ama benim gözümden yaş bile akmıyor. Bağırıyorum kimse duymuyor. Üstümü başımı yırtıyorum. Çırılçıplak kalıyorum kimseye aldırmadan, yine de acım dinmiyor. Beni yakan ateş sönmüyor.


Küçük kızım koltukta uyuyor. Oğlumu bakkala yolluyorum sakız alsın diye başka bir arkadaşıyla birlikte. Bir daha geri gelmiyor. Oğlum yer yarılıyor içine giriyor. Berkayy! Berkayy! Yok! ses yok! Duymuyor beni. Gelmeyecek, gelmeyecek.

Güzel gözlü, güzel kirpikli oğlum. Çok konuşan hiç susmayan yaramaz oğlum. Nerdesin? Annem ne olur gel. İki çocuk getirdiler yanıma ben yırtınıp ağlarken. Biri kız bir erkek. Güler yüzlü zayıf iki çocuk. Al dediler bana al. İkisine’ de sen bak bundan sonra. Merhem olurlar yarana. Dünyayı da getirseniz önüme ben oğlumu isterim. Dışarıda ki o düğün kalabalığına attım kendimi. Alabildiğince bağırıyorum. Ama sesim çıkmıyor. Kendim bile duyamıyorum sesimi.

Can acısıyla, kalbim sıkışıpta ben ölmeden, uyandım kan ter içinde uykumdan. Açtım gözlerimi yarı rüyada. Kızım yatıyor yatağımın ortasında en solunda da eşim. Rüyamda çıkmayan sesim. Artık özgür. Ağlıyorum. Hıçkıra, hıçkıra. Yine sesimi duyan yok. Her kez horultu da. Ama olsun kendim duydum ya sesimi bu defa.

Uyuyamadım daha. Uyumak tekrar aynı yerden başlamak istemem bir daha. Korktum oğluma bakmaktan odasında, Ya yerinde yoksa. Ya bu bir kabuz değilse. Mutfağa girdim. Bir sigara yaktım. Uykulu gözlerle ağladım.
Sonra bir çıtırtı duydum arkamda. Hemen akabin de bir ses.


‘’Anne! Çişim geldi’’
Bu oğlumun sesiydi. Fırladım yerimden. Ben cesaret edip onun yanına gidememiştim ama o sanki sesimi duymuş yanıma gelmişti. Öptüm kokladım. Tuvalete götürdüm. Sonra uyku kokan mis yatağına geri yatırdım. Oğlum yanımdaydı. Gitmemişti…


Kaybolmamıştı bir yere. Ve bu kötü bir kâbustan öte değildi.
İşin gerçeği gece yatmadan önce rahatsızdım. İlaç aldım. Sonra uzunca bir müddet uyuyamadım. Bir gerginlik, bir telaş vardı üstümde anlamını ve sebebini bilmediğim. Uykuya daldım zar zor. Bu kâbus bekliyormuş beni kapıda bir Azrail gibi. Yakaladı uykumun en derin halinde. Çarptı, savurdu, acıttı, ağlattı, yaktı.


Ve kendime geldiğimde içimden şu dualar geldi.
Allah’ım. Beni evlat acısıyla sınama.
Allah’ım Para, pul, şan, şöhret, zenginlik hiçbir şey istemiyorum. Ben yalnız çocuklarımı istiyorum.


Onların büyüdüğünü bana görmeyi nasip et Allah’ım.
Hiç kimseye, düşmanıma dahi bu acıyı yaşatma.
Evlat acısı ile imtihan ettiklerinin yanında sabırlarını eksik etme Yarabbim.
Saat: sabahın 5:30’u. Sabah 4:00’de fırladım uykumdan. 4:30’da oturdum koltuğa başladım yazmaya.


Şimdi biraz açıldım. Ama bu etki tüm gün peşimde olacak. Anlayacağınız arkadaşlar. Bu gün Siyah Kelebekten kimseye hayır gelmez.
İyi sabahlar.

3.01.2010

YOLU BİRMİLYONKALEM DEN GEÇEN HERKESE TEŞEKKÜRLER..


Kendi sitemin haricinde yazarı olduğum, Birmilyonkalem sitesinde, geçtiğimiz ay, ‘’Engelsin yüreklere sevgilerle’’ isimli yazım, Ayın yazısı kategorinde oylamaya layık görülmüştü. Bu benim için çok büyük bir onurdu. Öncelikler bunu ifade etmek isterim. ‘’Engelsiz yüreklere sevgilerle’’ adlı yazımın, Birmilyonkalem sitesinde, Ayın yazısı Kategorisinde oylamaya sunulması beni oldukça duygulandırdı ve sevindirdi. Buradan Yazarlığını yaptığım 2. Evim Birmilyonkalem üyelerine, yazarlarına ve emekçilerine sonsuz kere teşekkür ediyorum.

Oyalama sonuçlandı ve beni asıl sevindireni ise, Engelsiz yüreklere sevgilerle adlı yazımın, %22 oyla 2. olmasıydı. Yeni bir blog yazarı olarak yazımın 2. Olması beni çok mutlu etti ve bundan çok büyük gurur duydum. Ayın Yazısı kategorisinde yer alan 5 yazıdan birinci çıkan ise, ''Sen Ne güzel Kaşarsın'' isimli yazısıyla Kediye kafa atan psikopat fare oldu. Sevgili arkadaşımı kutluyorum. Başarılarının devamını diliyorum.

Birmilyon kalem sitesi bu gönül yolcuğuna bizleri de kabul ettiği için çok mutlu ve gururluyum. Her ne kadar Siyah Kelebek olarak Sitede fazla aktif olarak yer alamasam da elimden geldiğince yanlarında olmaya çalışıyorum. Eğer eksik kaldığım yerler varsa beni mazur görmelerini diliyorum.
Ayın yazısı seçimlerine benim yazımı da layık görüp kategoriye aldıkları için tüm Editörlerimize teşekkür ediyorum.

Yolu birmilyonkalem sitesinden geçen tüm editörlerimize, yazarlarımıza, okurlarımıza ve emeği geçen herkese Saygı ve Selamlarımı sunuyorum


Ayrıca, bu ay ki ayın yazısı seçimlerinde oylamaya sunulan tüm yazarlarımıza başarılar diliyorum.


Yazan: Siyah Kelebek