her yere izler bırakan Baktığı her göz'de hayâl olan. Kalemi kanatlarıyla tutan,Çırpınışını yazılara yansıtan bir Siyah kelebeğim.Hepinizi beklerim.Hoşgeldiniz Efendim.!



31.12.2009

Siyah Kelebek Yılın son bloguyla Mutlu yıllar diler.

Bu gün uzun bir yolculuğa çıktım çokk eskilere gittim... 2010'a saatler kala Yıllarım gözümün önünden geçti. Ve bu resimleri paylaşmak istedim. Yıllarım böyle geçmiş. işte buyrun ..


2010 yılına saatler kala sadece 2009 durum değerlendirmesi değil koca bir 32 yılın kısa Bioğrafisini hazırlamak geçti içimden.




Yeni yılımız kutlu olsun blogcanlar iyi seyirler.


Yıl 1977 Sİyah Kelebeğin Anne ve Babası evlendi.



Yıl 1978 Siyah kelebek doğdu ve Anne babasının kollarındaki ilk resmi...

Siyah kelebek 1 yaşıdan

Siyah Kelebek hala Bebek

Siyah Kelebek Annesinin kınalı elleri arasında


Siyah Kelebek sağdıç oldu ve ilk Gelinliğini giydi :)

yıl: 1983 Siyah Kelebek'in Dogümgünü Yıl: 1984 Siyah Kelebek artık ilkokul da
Yıl 1989 Siyah Kelebek 5. sınıfta.


Yıl: 2000
Siyah Kelebek Lise son sınıfta Türkiye Gazetesi Açık öğretim Ticaret Meslek Lisesi




Yıl 2003 Siyah Kelebek Evlendi
Siyah kelebeğin ilk yavru kelebeği Yıl 2007 Siyah Kelebeğin İkinci Yavru kelebeği


Yıl 2009 Sİyah kelebek Blog yazıyor ve sizinle paylaşıyor.



Yıl 2010...........


Sİyah Kelebek Noktalı yerlerdeki boşlukları en güzel en mutlu resimlerle doldurmak için yaşamaya devam edecek




Tüm okurlara Mutlu yıllar. Mutlu ,sağlıklı, bol kazançlı yıllara dilerim hepinize sevgili blogcanlar. Allah Yeni yılımızda hepimize hak ettiğimiz başarıyı nasip etsin. Allah bİzi ayırmasın :))





2010 Yllınız kutlu olsun



SEVGİLER...




28.12.2009

YILBAŞI SİZİN İÇİN NE İFADE EDİYOR? BİRAZ DÜŞÜNMEYE VARMISINIZ?

Yeni yıl sizler için ne ifade ediyor? İçi pilav dolu hindi mi? Rengârenk mumlarla süslenmiş masa mı? Noel baba mı? Envai çeşit süslerle süslenmiş bir yılbaşı ağacı mı? İstiklal caddesinin ışıltılı caddeleri mi? Yılbaşı gecesine özel hazırlanmış, kırmızı elbiseler mi? Kar yağışı ya da kardan adam mı? Abartılmış partiler, sı… na kadar içilen içkiler mi? Yeni yılın ilk sabahı ağrıyan başlar mı? Çöpe atılan geceden kalma yemekler mi?

Biraz abartmıyor muyuz sizce? Her 365 günde 1 gün bu telaş ve heyecan yaşanır birçok evde. Yanlış anlamayın ama görmemişliğin en alasını yapıyoruz. Bir yılbaşını düşünün bir de bayramlarımızı. Bayramlarımızda yoksul ailelere yardımlar yapılır. Fakir kimsesiz çocuklara yeni elbiseler alınır sevindirilir. Yaşlılarımız ziyaret edilir, elleri öpülür. Peki ya yılbaşı? Sadece kendimizi düşündüğüz bir gündür. Bekleriz hep kim bize hediye alacak. Hiç ihtiyacımız yokken hediye bekleriz nasıl bir bencillik bu.


Yıl başı öncesi diyete gireriz çünkü o gece yiyeceğimiz içeceğimiz yemeklerin içkilerin haddi hesabı yoktur.
Bu gece yılbaşı gecesi yiyelim içelim coşalım, eğlenelim hobaaaa deriz hep. O gece ne fakir düşünülür ne fukura . aklımıza bile gelmez ne ninemiz, ne de dedemiz. Birçoğumuz belkide çocuklarımızı bile satmaya çalışırız annemize ya da bir akrabamıza.


Planlar yaparız hangi gece kulübünde kutlasam diye. Aslında yılbaşı gecesi dediğimiz gece’nin diğer gecelerden hiçbir farkı ve anlamı yoktur. Ama bunu hiç anlamak istemeyiz. Bu yazıyı yazan ben bile yazdıklarım kadar olmasa da yılbaşı gecesini az da olsa farklı geçireceğim. Belki çocukluktan gelme bir alışkanlık olsa gerek hep ailece ve heyecanlı bir gece olurdu bizler için. Babaannemin Galata Kulesindeki o kocaman evinde kurulan yeni yıl masası, patatesli tavuk yemeği, çerezler, meyveler, içecekler, kocaman bir aile ile yeni yılı karşılardık. Bu yıllarca böyle gitti.

Ve yıllar sonra bile bu adet devam etti. Ama yaşım ilerledikçe aslında gereksiz bir gece olduğunu anlıyorum. Çocuklukta bizlere sunulan bu heyecanlar büyüdükçe bizleri az da olsa yine heyecanlandırıyor. Ama bazı şeyleri daha çok fark ediyorsunuz. En azından ben fark etmeye başladım. Sizlerde fark edin. Gereksiz harcamalardan kaçının,

Bu geceyi çok fazla abartmadan, yemek israfı yapmadan, eğlencenin dozunu aşmadan, değerlerimizi unutmadan kendimizi kaybetmeden daha normal bir gece kıvamında geçirmeye dikkat edelim.
Peki, senin için yeni yıl ne ifade ediyor siye sorarsanız? Cevabı aşağıdaki hikâye de saklı.
Yılbaşı gecesi, Kibritçi kızları, mendil satan çocukları, Evinde yakacak kömürü olmayanı, bizim o gece yiyeceğimiz ve içeceğimizin yemeklerin, içeceklerin olmadığı evleri düşünelim lütfen biraz düşünelim. Ben bu günden düşünmeye başladım bile



KİBRİTÇİ KIZ

Bir yılbaşı gecesiydi. Dondurucu, kavurucu bir soğuk vardı. Yoldan geçenler paltolarının yakasını kaldırmışlar, atkılarına bürünmüşler, hızlı hızlı yürüyorlardı. Kimi evine geç kalmış, acele ediyor, kimi bir eğlence yerine gidiyordu.
Çocuklar koşuyorlar, birbirlerine kartopu atıyorlardı. Gecenin zevkini en çok onlar çıkarıyorlardı. Kahkahalarla gülüyorlar, sevinçle haykırıyorlardı.
Yalnız bir çocuk vardı ki gelip geçenler onun farkında değillerdi. Ufak bir kız çoçuğu. Başı açık, elbisesi yama içinde, yoksul bir kızcağız. Bir kapının önüne büzülmüş, çıplak ayaklarını altına almıştı. Soğuktan morarmış tir tir titriyordu. Üzerinde oturduğu taş basamakta buz gibiydi.
Yavrucağız da sanki donmuş, bir buz parçası kesilmişti.
Geniş bir mukavva kutunun içine sıralanmış kibrit kutularına bakarken gözleri yaşarıyordu.
Evet, bu bir kibritçi kızdı. O gün bir tek kutu kibrit bile satamamıştı. Satsa, bir kaç kuruş para kazansa, kalkıp evine gider, annesiyle birlikte hiç olmazsa bir kase sıcak çorba içerdi. Gidemiyordu, çünkü o gün hiç kibrit satamadığını annesine söylemekten çekiniyordu. Soğuktan, üzüntüsünden titreyen kısık,incecik sesiyle “Kibrit var, kibrit”diye bağırıyordu. Sokaktan geçenlerin hiçbiri başını çevirip bakmıyordu…
Ah hiç olmazsa ayaklarında terlikleri olsaydı! Biraz önce, sokak sokak dolaşırken, hızla geçen bir arabanın önünden kaçmış, kaçarken terlikleri ayağından fırlamıştı.
Karşı kaldırıma geçtikten sonra, dönüp bakmış hınzır bir çocuğun terlikleri kapıp kaçtığını görmüştü. Arkasından seslenmişti ama, çocuk alaylı alaylı seslenerek koşa koşa uzaklaşmıştı.

Kibritçi kız bunun üzerine bir kapının girintisine sığınmış, oracığa kıvrılıp oturmuştu.
Parmakları donmuş, sızlamaya başlamıştı. Kızcağız bu acıya dayanamadı, kutulardan birini açıp bir kibrit çıkardı. Parmakları uyuşmuştu, kibrit çöpünü elinde güçlükle tutuyordu. Eli titreye titreye çöpü duvara sürttü. Kibrit birden alev aldı; tatlı, yumuşacık, turuncu bir alev.

Zavallı kız, kibriti bir elinden öbür eline geçirerek, parmaklarını ısıttı. İçi de ısınmıştı. Sanki gürül gürül yanan bir ocağın karşısındaydı. Gözleri aleve dikilmiş, düşlere dalmıştı: Güzel bir odada, büyük bir ocağın karşısında oturuyordu. Arkasında kalın bir yünlü hırka, ayaklarında kürklü terlikler vardı.

Isınmış, terlemeye bile başlamıştı… Derken kibrit sönüverdi. Kibritin sönmesiyle, o tatlı düşlerde sona ermişti. Kızcağızın parmakları yeniden donmaya, sızlamaya başlamıştı.
Bir kibrit daha yaktı. Bu sırada soğuk bir rüzgar esti. Kız kibrit sönmesin diye, duvardan yana döndü. Öbür elini aleve siper etti. Aleve bakarken, karşısındaki duvar sanki eridi, birden açıldı, içerisi göründü. İçeride geniş bir oda vardı. Kar gibi bembeyaz örtü yayılmış bir masanın üzerine tabak tabak yiyecekler dizilmişti. Sofrada gümüş şamdanlar yanıyor, odayı gündüz gibi aydınlatıyordu. Kızcağız’ın gözleri sofranın ortasında, büyük bir tabağa konulmuş, nar gibi kıpkırmızı kaz kızartmasına dikilmişti. Ağzı sulandı. Elini oraya doğru uzattı. Kibrit yana yana sonuna gelmişti, parmağını yakıyordu. Kızcağız çöpü yere atıverdi. Atmasıyla birlikte, yılbaşı sofrası siliniverdi, gözlerinin önüne taş duvar yeniden dikildi.

Üçüncü kibrit daha fazla düşler yarattı:Bir yaz gecesi…Kibritçi Kız kırda bir ağacın altına oturmuş, yıldızlara bakıyor. Gece olduğu halde hava sıcak. Altındaki toprak, gündüz güneşten ısınmış, fırın gibi yanıyor… Küçük kız gözlerini yıldızlardan ayıramıyordu. Uzaktan uzağa gece kuşları ötüyor, kurbağalar bağrışıyordu.

Derken bir yıldız kaydı, gökyüzüne geniş bir yay çizerek uzaklaştı, söndü. Kızcağız: ‘işte, biri daha öldü’ diye mırıldandı. Bir gün, ninesi söylemişti: Her yıldız düştükçe yeryüzünden biri ölürmüş… Ninesini bir daha görebilmek için bir kibrit daha çaktı. Soğuktan kaskatı kesilmiş, beyni durmuştu. O şimdi sokak ortasında olduğunu unutmuş, düşler dünyasına dalmıştı. Kibritin alevinde yine ninesini görüyor, onun sesini işitir gibi oluyordu. İşte ninesi geliyordu. Lapa lapa yağan karların arasından bir melek gibi iniyordu… Geldi, geldi…Kollarını açtı, torununu kucakladı, aldı göklere doğru götürdü…
Ertesi sabah, yoldan geçenler, bir evin basamağında donmuş kalmış kızcağızın ölüsünü buldular. Yanı başında bir sürü boş kibrit kutusu vardı.

-Zavallı kız ısınmak için bütün kibritlerini yakmış dediler… Bu kibritlerin alevinde onun ne düşler gördüğünü bilemezlerdi

27.12.2009

ÇARŞIYA GİTTİM BİR TANE EVE GELDİM BİN TANE




Çarşıya gittim bir taneydim eve geldim bir baktım bin taneyim. Bir anda çoğaldım. İçimde binlerce ben var. Çoğalıyorum, büyüyorum, zafer, paylaşmakmış. Tokalaşmak, tanışmakmış paylaşmak. Tuşlara basan parmaklar, bu eller geçek ellerle buluştu. Komşularım çoğaldı.

İlk başladığım zaman amatör yazarlığa, kimsecikler yoktu burada. Beni ilk izleyen ilk takip eden Sevgili
İbrahim ortaçtı. Beni bu yazısıyla tanıttı tıklayın lütfen. O gün benim için bir başlangıç oldu. Sonra artıkça arttım çoğaldım kendime yetemez, kendime sığamaz oldum. 1 den 100 e çoğaldım. Şu anda 102 izleyicim takipçim olmuş. Bende bir klişeleşmiş bir deyim kullanayım bari hani blogcuların vazgeçilmez felsefesi. ‘’İzleyici sayısı önemli değil. Kalitesi önemlidir’’ diye. Evet, gerçekten de öyle beni hep takibe alan izleyicilerim kaliteli ve değerli bloğcular oldu. Hiç yorum yazamadan hatta izleyici gadgedinde bulunmayan izleyicim takipçim olduğunu da hissediyorum. Onlar benim görünmez kahramanlarım. Beni ilk günden beri yalnız bırakmayan ilk izleyicim olan İbrahim ortaç’a ( KUYRUK ACISI) teşekkür ediyorum beni cesaretlendiren ve aranıza alan ilk izleyicim oydu. Sağ olsun Var olsun.


Daha sonra bana komşu olan gerek yorumlarıyla, gerek sesiz destekleriyle yanımda olan tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Hepinizi sevgiyle kucaklıyorum. Bundan sonra eksilmek istemiyorum daha çoğalmak istiyorum sizlerle. Beni hiç yalnız bırakmayın hep küçük pencerenizden izlemeye devam edin. Paylaştıkça çoğalan nice paylaşımlara.
Yazan Siyah Kelebek

SANAL DÜNYADAN GERÇEĞE ATILAN İLK ADIMLAR ( BULUŞMA)

Sevgili Özge hanımın biz blogger komşularını buluşturma fikri beni çok heyecanlandırdı. Bu gerçekten çok güzel bir fikirdi. Birbirimizi daha yakından görmek, hayal değil gerçek olduğumuzu görmek daha da heyecan vericiydi.

Tereddüt etmeden bu davete katılmayı çok istedim. Eminim ki Özge hanım daha çok istedi. Bu organizasyon için çok emek harcadı. Bütün blog yazarlarını bir araya toplamak ve iletişime geçmek riskli ve zor bir işti. Ve o bunu başardı. Onca işinin arasında bu organizasyona gönül vermesi canla başla çalışması takdire şayandı. Bu daveti aldığımızda, Kimimiz pofuduk kırmızı terliklerimizi çıkardık ayağımızdan, kimimiz mutfak önlüğümüzü attık bir kenara, kimimiz kalemlerimizi, kâğıtlarımızı koyduk çekmeceye, kimimiz iğne ipliklerini bıraktı dikiş kutusuna. Fotoğraf makinesini kapan, kekini yapıp çantasına atan, hediyesini alan tüm blog yazarları soluğu Cevahir Alış Veriş Merkezi 6, katta ki kahve Dünyasında aldık.

Ve bizi sıcak gülümsemesiyle umduğunu bulmanın sevinciyle karşıladı Sevgili Özge Sipahioğlu. Sıcacık karşıladı. Hepimizi elleriyle oturttu koltuklarımıza hep ayaktaydı hiç oturmadı. Masraftan kaçınmadı ve bizlere ismimizin yazdığı bir yaka kartı taktı. Oda yetmedi, tüm blog yazarlarına küçük bir hediye sundu.

ÖZGE HANIMIN BİZLERE SUNDUĞU HEDİYESİ SAYFA AYRICI


Ve birbirimizi daha yakından tanıma fırsatı verdi tek, tek yüksek sesler kendimizi ve yazarı olduğumuz blogu tanıştırdı.


Bayanların çoğunluk olduğu ve bir de nazar boncuğumuz erkek blog yazarı katılımcısı oldu hepsi birbirinden nezih ve değerli insanlardı. Çok sıcak, çok samimi bir ortamdı. Kahve Dünyasında ki o Buram Buram kahve kokusu halâ burnumda. Hediye çekilişini de unutmamak lazım. Buda güzel bir fikirdi. Hem tanışma anısına, hem de yeni yıl dolayısıyla güzel bir çekiliş düzenlendi. Hepimiz çekilişte çıkan isimlere hediyelerimizi verdik.
Bana Sevgili İçimdeki kelebekler den geldi bu hediye.Hoş bir fulâr Çok teşekkür ederim kendisine bu günün anısına ömür boyu leke bile değdirmeden büyük bir özenle saklayacağım. Benden yani Siyah kelebekten giden hediye ise Beyaz kelebeğe gitti. Tam bir kelebeklere vadisi oldu.  çok ama çok güzel ve anlamlı hiç unutamayacağımız bir toplantı oldu. Gerek ben elimdeki külüstür cep telefonuyla çektiğim resimleri ve bana e mail yoluyla ulaşan resimleri yayınlamaktan dolayı çok mutluyum. Bana bu fotoları yollayan arkadaşıma da çok teşekkür ediyorum.


Nefis Şeyler

ve, Adlarını hatırlamadığım tüm arkadaşlarıma blog yazarı dostlarıma yakınlıkları ve samimiyetlerinden dolayı sonsuz kere teşekkür ediyorum. Nice güzel paylaşımlara dileklerimle Sevgi ve selamlarımı sunuyorum. Sonsuza kadar başarılarının devamını diliyorum. Yeniden buluşmak dilegiyle.

Not: Saat gece 1: 00 Eşim beni kesmek üzre yazı yeni bitti. iyi geceler şiitttt yavaş kimse uyanmasın. :)) sürç-i lisan ettikse af ola...




26.12.2009

SANAL DÜNYADAN, GERÇEĞE ATILAN İLK ADIMLAR.


Sanal alem hepimizi bir nebze olsun korkutur. Sanal Alemde kurduğumuz küçük dünyamız da, bazen ve çoğu kez pijama terlik salaş halde otururuz o beyaz camın karşısına. Farklı yansırız o beyaz camdan dışarı. Bazımız isimsiz resimsiz bir kahraman, bazımız biz çiçek, bir bebek, bir böcek, bir kelebek olarak dolaşırız sanal dünyanın sokaklarında.

Sanal dünyanın sokaklarından sızan gerçek dünyanın çağıran ışıkları ise korkutur bizi. Ne kadar korkup ürksek de sanal dünya her zaman çeker bizi kendine. Sanal dünyanın, bir çok sokağı, mahallesi ve o mahallede ışıkları yanan bir çok ev var bana göre. Ben de bir yıl önce taşındım Blogger mahallesinde ki, adını Siyah Kelebek koyduğum evime.

İlk başlarda yalnızdım bu evde. Komşularım yoktu. Bir hobi oldu benim için bu ev ve kendi dünyamı yarattım. Siyah Kelebek evim de sayfalara gömüldüm. Yazmak zamanla bir tutkuya dönüştü. Her ne kadar, adı Siyah Kelebek olsa da evimin, ince ince ışıklar sızdı penceremden mahalleye. Bu ışıkları fark edenler oldu. Kapımı tıklattılar ve misafirim oldular. Yazılarımı okuyup, çoğu kez beğenip yorumlarıyla destek oldular. Yazılarım, düşüncelerim zamanla melodik dizelere dönüşmeye başladı ve şiir yazdığımı keşfettim. Blogger mahallesinde ki, Siyah Kelebek evimin penceresinden sızmaya devam etti bu ışıklar ve sizlerle yani komşularımla paylaştım. Bu komşularımdan birisi ise Bir Mimarın Hobisi evinde oturan Özge Sİpahioğlu idi. Ve bizlere bir davette bulundu.

Bütün Blogger mahallesi sakinlerine:’’ Sanal dünyadan çıkalım... bir gün bile olsa gerçek dünyada buluşalım ve tanışalım’’ dedi. -DEVAM EDECEK-

Yazan Siyah Kelebek

25.12.2009

BLOG YAZARLARI BULUŞMASI


Büyük buluşmaya artık saatler kaldı. Bende hediyemi aldım. Büyük bir heyecanla bekliyorum. Bir insan, bir şeyi çok isterse bazen olmazmış. Bende çok istiyorum bu buluşmaya katılmayı. Umarım engellere takılmam.

Özge Sipahioğlu’na sesleniyorum benimde yaka kartımı her ihtimale karşı hazır etsin. Hava çok kötü olmadığı sürece ve daha büyük bir sorun olmadığı sürece geleceğim. Bütün blog arkadaşlarımızı da bekliyoruz. Detayları öğrenmek için lütfen Bir Mimarın Hobisi' adlı bloğu tıklayın.


Blog Yazarları Buluşması
26 Aralık Saat 11.00 'de Cevahir Avm 6. Kat'ta Kahve Dünyasında Buluşuyoruz.Detaylar için buraya! tıklayınnnn!

24.12.2009

ŞİMDİ DEN HOŞ GELDİN.


Gördüm uzaklardan seni geliyorsun. Yaklaşıyorsun yavaş yavaş. Sırtında urban genç bir deli kanlı gibi geliyorsun uzaklardan.

Gel! Bekliyorum seni. Giydim en güzel elbisemi. Taktım yüreğime tüm süslerimi. Yıldızlar koydum, güneşleri taktım, yağmurlarla yıkadım yüreğimi bekliyorum seni.


Hafif bir makyajla kapattım senden öncekilerin yüzümde bıraktığı çizgileri. Senin bırakacağın izlere de yer var yüzümde. Ben çok gördüm senin gibileri. Çok eskittim sen gibileri.


Zor olmayacak senle tanışmak. Hiç zor olmayacak sana alışmak. Tüm yaşantımı şimdide senle bağdaştırmak hiç zor olmayacak. Kuşandım tüm kalkanlarımı zırhlarımı giydim her ihtimale karşı can yeleğimi. boğamaz açık ve derin denizlerin beni.

Sana hazırlıyorum kendimi. Sana da yenilmeyecek bu ruh bu beden. Yaşlandıramaz beni, senin 365 günlük süren.


Hınzır gülüşümle karşılayacağım seni. Güçlü ve kararlı. Sana bağlamıyorum umutlarımı. Hayallerim senle doğmayacak çünkü onlar benim yüreğimde yaşıyor zaten. Sen de gelip geçeceksin öncekiler gibi. Yine ben kalacağım ölene kadar baki. Teslim alamayacaksın giderken, ne beni ne sevdiklerimi. Ben, senden nice sonralara saklıyorum bu bedeni. Misafirimiz olacaksın 365 gün. Yanında getirdiklerin başımız üstüne. Ama eli boş döneceksin ebediyete. Sana ’’ yeni’’ diyorlar. Gel de gör bakalım sen mi daha yenisin yoksa ben mi? Hoş geldin diyeceğim sana gelirken, giderken güle güle. Yüzüme bir çizikte sen atacaksın.


Ne diyelim senin de canın sağ olsun.

kara göründü
Şimdiden hoş geldin 2010 kardeş.

Yazan: Siyah Kelebek

23.12.2009

SİHİRLİ DEĞNEĞİM VE MİMMM!


Sevgili Blog arkadaşım MADMEN FF Beni mimlemiş. Bana kendi sihirli değneğini devretmiş çok teşekkür ederim 2010 yılın da bu sihirli değneğin ile neleri değiştirirdin diye sormuş.
1- 2009 yılının başından beri ülkemizde yaşanan, haberlere konu olan bütün kötü olayların 2010 yılında bir daha tekrarlanmamasını, yaşanmamasını diler ve isterdim.

2- Hastaların iyileşmesini, sağlar ve öldürücü hastalıkları ortadan yok ederdim.

3- -Kriz denen şu mereti yok eder bütün işsiz insanlar rahat yaşam ve iş sağlardım.

4- Bütün imkânsız hayalleri gerçekleştirirdim.


5- Çocuk esirgeme yurtlarında bir tek çocuk kalmasın diye her çocuğa bir aile yaratırdım.


6-Engelli bütün insanların engellerini sonsuza kadar kaldırır ve cennet gibi bir yaşam sunardım.


7- Yaşlılarımıza yalnız insanlara, hayvanlara daha iyi daha güzel daha yaşanılası daha mutlu bir sene ve ömür sunardum.

İşte aklınıza gelebilecek en güzel şeyleri insanlık için sihirli değneğimle gerçekleştirirdim. Kendim için ise daha sağlıklı bir yaşam. Daha özgür, daha başarılı, hayallerini gerçekleştirmiş iyi bir iş kadını, daha iyi bir anne, daha iyi bir eş, daha vefalı bir evlat olmak için kullanırdım sihirli değneğimi. Ha! Unutmadan kendim için bir şey daha; deniz gören bir evim olması için bütün sihrini kullanırdım sihirli değneğimin. O kadarda olsun yani dimi ama :) işte böyle. Ama şimdi bir bencillik yapacağım ve sihirli değneğimi kimseyle paylaşmayacağım. Bende kalsın :) artık siz de bir yerlerden bulursunuz
.
Not : Resim netten çalıntıdır. Ama çok şeker dimi :))

18.12.2009

Düğün gecesi ( ŞEB-İ ARUZ) SANA DÖNÜYORUM YA RAB.



Kuşu gördüm,çiçeği gördüm döndüm, döndüm.
Seni hissettim Ya Rab kalbimde döndüm, döndüm.
Sana gelmek için yaklaşmak için bir adım daha döndüm , döndüm.
Üflediler neyleri, seni duydum Ya Rab döndüm döndüm.
Aşkların en büyüğünü yaşamakmış sana dönmek Ya Rab.
Döndüm... Gömdüm ruhumdaki, siyahları,
Beyazları giydim Ya Rab döndüm, döndüm.
Bir düğün var bu gün. Mutluluk var. Saadet'i var sana gelişin.
Yine sana dönüyorum Ya Rab. Sana geliyorum.
Her dönüşüm her sema sana gelişti, sana kavuşmaktı.
Yine senin için dönüyorum. Sana hasret bitiyor. Sana dönüyorum Ya Rab.
Bu gece düğün gecesi, sana kavuşma dostla selamlaşma gecesi. Dönüyorum Ya Rab.


-SENİN AŞKINA, SANA DÖNÜYORUM-
Yazan: Siyah Kelebek

17.12.2009

BEN HER GECE ONLARI İZLİYORUM..

Siz hiç izlediniz mi bir çocuğu uyurken?
Ben her gece 2 çocuğu uyurken izliyorum.
Düşen göz kapaklarında oynaşan melekleri seyrediyorum.


Yorgunluğun, sinirin, stresin yok oluşunu; Durgunluğun ,dinginliğin, sakinliğin farkına varıyorum.
Uyumak en çok onlara yakışıyor.
Masumluğun, meleğin adı çocuk.
Her gece 2 çocuğun rüyalarını izliyorum.
Yüzlerine düşen saflığı. Melekler diyarından haberler alıyorum.




Düşen göz kapaklarında Cennet'e gidiyorum.
Huzura yürüyen ayak seslerini dinliyorum.
Yastığa düşen saçlarında parlayan ışıklar kamaştırıyor gözlerimi.
Nefesleri, şimdiye kadar duymadığım bir şarkı gibi.



Kokuları, şimdiye kadar hiç hissetmediğim bir koku gibi. Sanki bir çiçek bahçesi doluyor içime.
Etrafta ki bu sesizlik ürkütüyor beni.
Sıkıyor bazen beni ev'in bu el değmemiş hali.




Yine sabah olsa bozulsa tüm düzenim, tertibim.
Yine akşam olsa ve ben yine izlesem huzurla uyuyan o yüzleri


Yazan: Bu uyuyan meleklerin Siyah kelebeği.

13.12.2009

NE KADARSIN ?



Hiç düşündün mü? Sen ne kadarsın?
Kendini içine kapatıp, hapsettiğin o küçücük oda kadarsın.

Peşinden koştuğun, ama hiç bir zaman olduramadığın hayallerin kadarsın.

Tutamadığın, dokunamadığın. Dokunsan da hissedemediğin, hissetsen de anlayamadığın ellerin kadarsın.

Sadece bakmakla yetinen, gördüklerine hiçbir anlam yükleyemeyen gözlerin kadarsın.

Sadece yemek içmek için kullandığın, söylediğin güzel sözleri bile geri alan boş vaatler getiren dil’in kadarsın.

Hayat aynaya bakmaktan ibaret değil. Sen aynaya baktığında kendini gördüğün kadarsın.

Şu koca sahnenin, küçük kahramanı. Gece yattığın yatak kadar, başını gömdüğün yastık kadar, ayaklarını dışarıda bırakan yorgan kadarsın.

Sen… Kendi dünyanda, kendi yağınla kavrulan. Tırnaklarının içindeki pislikte boğulan. Sen.. kendini çok sanan, aslında yerdeki bir toz zerresi kadarsın

SEN İŞTE BU KADARSIN…

Yazan: Siyah Kelebek

11.12.2009

KAPATMAK ÇÖZÜMMÜ?

Türk Siyaset Tarihinden, bir siyasi parti daha silindi. Bu beklenen bir şeydi. Yıllardır, kürt kökenli siyasi partilerin ve yasa dışı örgütlere bağlı olan, gerek şeriatçı partiler, gerekse pkk destekli partiler kapatıldı. Şu zaman’a kadar yaklaşık 25 partinin kapatıldığını izledik ve şahit olduk. Yıllardır kapatılan partilerin, Demokrasi ve Cumhuriyet adına nasıl bir gelir sağladığını çözmüş değilim.
Ülkemize, Devletimize, Askerimize, Bayrağımıza düşman olduğunu bildiğimiz, terör örgütü bağlantısı olan ve sempatizan oldukları açık ve bariz bir şekilde görülen bir partiyi meclise alanlar, şimdi sanki bir çözüm olacakmış gibi kapatıyorlar. Ve biliyorlar ki kapatılan her partinin yerine paravan bir parti kurulacak.
Türkiye maalesef kapatılan siyasi partilerin mezarlığı olmuştur. Ve bu hiçbir çözüm getirmemiştir. Hiç yapılmaması gereken bir şey, en son yapılıyor. Ve kapatılan her partinin yerine yenisi açılıyor. Bundan sonrada bu devam edecektir. Bir komedi sahnesi oynanıyor. Gözümüz boyanmaya çalışılıyor. Ölen 7 askerimizin ardından, ortalığı sakinleştirmek için oynanan bir oyun bu.
Parti kapatmak sizce bir çözümüdür? Bence değil.
Cumhuriyetimize, Bayrağımıza, Vatanımıza, Askerimize kara leke getirmeye çalıştıklarını bildiğimiz, parti ve partilerin hiç açılmaması ve Meclis’e hiçbir şekilde alınmaması gerekiyor. Buna kökten bir çözüm bulunması gerekiyor.
Bundan sonra ülkemizi ne gibi olaylar ve gündemler bekliyor yakından takip edip izleyeceğiz. Maalesef ve maalesef hep izleyici olarak kalacağız.

Yazan Siyah kelebek…

8.12.2009

HADİ BULUŞALIMM SENDE GELİRMİSİN??


26 Aralık Cumartesi günü saat 11.00 'de İstanbul Cevahir Alışveriş Merkezi 6. kat'taki Kahve Dünyasında Blog Yazarları Buluşmamız vardır.Katılmak isteyen tüm Blogger arkadaşlarımızı bekleriz.Sorularınız ve Detaylar için Bir Mimarın Hobisi Blogu Sahibesi Özge Sipahioğlu'na danışabilirsiniz.




Birbirimizin tanıyabilmemiz için bizim masada "Bir Mimarın Hobisi" adlı kocaman bir işaret olacak.Gelen arkadaşların çekiliş için yanlarında meblag fazla yüksek olmayan (minimum 10 tl- maximum 25 tl arası) bir hediye getirmeleri rica olunur.

7.12.2009

DOST DEDİĞİN BÖYLE OLMALI. SİZDE VARMI BÖYLESİ?



Bazen çıkmaza varır yollarımız. Taş duvarlarla örülür etrafımız. Dost yüzler dost kelamlar ararız. Derdimizi bazen bir onlar anlar. Bir tek o’na açarız içimizi. Bir o’ nun omzunda ağlarız ya.
Bazen kırar incitiriz, ama sırt dönmez asla. İki damla yaş akıtır gizlice. Kimseye belli etmez. Yine kalbini kıranda arar dermanını. Bazen Anne olur, kardeş olur, eş olur. Hani dostlar vardır ya. Saklamaz sigara paketini cebinde, hep o sehpada durur cüzdanı saklamaz koynunda. Hep elinde durur yüreği. Her ihtiyaç anında çalabileceğimiz bir kapıdır o.


Hastalıkta açar kapımızı sonuna kadar. Bekler başımızın ucunda. Arar dakika başı sorar durumumuzu. Dosttur o be. Arkadaştır candır. Kardeştir. Yolcudur, yol arkadaşıdır. Dermandır dermanımdır. Gözyaşımı silendir. Haksızlığımı da yüzüme vurur, haklı olduğumda omzuma da. Dobradır, dürüsttür, merttir. Kimi örnek alacağını bilir. O benim izimde ben onun izinde yürürüz. Takip ederiz adımlarımızı, gölgemizi.

Güvenir, güvenilir… Saklamaz gizlemez hiçbir şeyini… Özü de sözü de birdir… Yalnız geçmez boğazından bir acı kahve… Kapar gelir kahvesini de eline… İki kelamın yanında yudumlarız o acı kahveyi… Biraz gülüşür, biraz dertleşiriz… Tektir… Yanına konulmaz hiçbir şey. Olursa böylesi olmalı insanın arkasında bir dağ misali. İtip kaksalar da seni, düşmezsin yere… O arkandaki adı dost, dağ açar kollarını sarıp sarmalar, asla izin vermez yere düşmene. 2 gün geçmez aradan özler beklersin yolunu.

Özlettirir, beklettirir ya. İşin özü ordadır aslında. Kıymetini bilmesen eğer uçar gider bir kuş misali. Acını beklemeden gelir vefakârdır.

Ya daha fazla konuşturmayın yazdırmayın işte. Son kelimede gizlidir. Dosttur, arkadaştır… Ölene kadar, dostumdur. Arkadaşımdır.

Yazan: Siyah Kelebek.

3.12.2009

DÜNYADAKİ TÜM ENGELLİ VATADAŞLARI YÜREKTEN KUTLUYORUM.



Onların da hakkı var sevmeye sevilmeye. Âşık olmaya gülmeye. Gezip dolaşıp eğlenmeye.Görmeye,dokunmaya, yürümeye, ayaklarını yere doya doya basmaya hakları var. Ama Allah bazı kullarını özel yaratmıştır. Onlar da özel insanlardan. Bazıları göremiyor, konuşamıyor, duyamıyor. Bazıları, yürüyemiyor, dokunamıyor, düşünemiyor. Ama harikalar yaratıp, bizim gibi sağlam olup da, hayatından umudu kesmişlere ibret ve büyük bir ders oluyorlar.

Bütün İmkânsızlıkları aşıp, Mutlu olmayı başarıyorlar. En azından çalışıp üretiyorlar. Çoğu engelli kardeşimiz kendi ekmeğini kendi kazanmayı, kimseye muhtaç olmamayı başarmış durumda. Tekerlekli sandalye de benden, senden, bizden daha iyi yürüyebilen, hayatı daha iyi tanıyabilendir onlar.
Engel nedir ki onlar için? Sadece laf kalabalığı. Onlar engellerini çoktan aştılar. Okudular, çalıştılar, yazdılar, çizdiler. Sağlam insanların bile yapamadığını yaptılar. Aşklarına sahip çıkıp evlendiler. Biz sözde engelsizler bile kendimize bakamazken, onlar çocuklarını dünyaya getirip büyüttüler bile. Onlar bize büyük bir ders oldular. Bizi utandırdılar. Bu özel insanlarla daha çok gururlanıp onlara destek çıkmalıyız. Bunu daha çok yapmalıyız. Hayatlarını daha da kolay hale getirmek için bize düşen ne varsa yapmalıyız. Onlar da tıpkı biz gibi her şeyin en güzelini hak ediyorlar. Biz hangi haklara hangi kolaylıklara sahipsek onlar daha fazlasını hak ediyorlar.

Dünya Engelliler günü kutlu olsun.
Biz de engelli olmadan, elimizi taşın altına koyalım. Engelli tüm kardeşlerimize, büyüklerimize, yaşıtlarımıza, destek ve yardımcı olalım.


AZİMLERİNDEN DOLAYI,YAŞAMA SEVİNCİNİ HİÇ YİTİRMEMİŞ OLDUKLARI İÇİN,
KENDİ ENGELLERİNİ KENDİLERİ KALDIRIP ÇALIŞTILARI,ÜRETTİKLERİ İÇİN, BAŞARDIKLARI İÇİN TÜM ENGELSİZ YÜREKLERİ KUTLUYORUM.NİCE UZUN SAĞLIKLI MUTLU BAŞARILI YILLAR DİLİYORUM.

Yazan: Siyah Kelebek

2.12.2009

GİTMEK NE KADAR KOLAY GELİYOR SANA DEĞİLMİ YOLCU?



Gitmek ne kadar kolay geliyor sana değilmi yolcu?.
Gidiyorsun şimdi köprüleri yaka,yaka.
Gidiyorsun yolcu.Andlar içerek gidiyorsun.
Bir daha dönmemeye,yüzümü görmemeye yeminler ederek gidiyorsun.

Gitmek ne kadar kolay geliyor sana değilmi yolcu?.
Anıları beyninden silerek gidiyordun.
Gidiyorsun yolcu.
Pembelerini,mavilerini giydin üstüne.
Şarkılar söyleyerek gidiyorsun.
Arkana bile bakmadan.
Göz yaşlarımın farkına bile varmadan gidiyorsun yolcu.

Giymek ne kadar kolay geliyor sana değilmi yolcu?
Bir masumun yüreğimi yaka yaka gidiyorsun.
Gidiyorsun yolcu.
Verdiğin sözleri daha yerine getirmeden.
Şimdi de dönmemeye söz vererek gidiyorsun.
Bana son sözünü bile söylemeden gidiyorsun.

Bir sevda masalını hiç sayarak.
Tuttuğumuzu şarkıları yok sayarak.
Geçen yılları hiç yaşanmamış sayarak gidiyordun yolcu.

Ahımı alarak,
Bedduayı peşine takarak,
20 tırnağımı boynuna asarak gidiyorsun yolcu.
Gidip de dönmemek var.Dönüpte bulamamak var.
Sana yolun açık osun demiyeceğim yolcu.
Ahım tutacak,yolların kapanacak.
Dönüp dolaşıp geleceğin son kapı ben olacağım yolcu.



YAZAN: SİYAH KELEBEK.